Bir çocuğun iç dünyasında neler olduğunu anlayabilmek için akranlarıyla olan ilişkilerine bakmak gerekir. Sosyalleşme sürecinde çocuk toplum içerisinde bir takım görev ve sorumlulukları olduğunu anlamaya başlar. Sosyal yaşamdaki söz konusu görevlerin üstesinden gelebileceğini düşünen çocuk açık yüreklilik, cesaret gibi iyimserlik özelliklerini geliştirir. Sorumluluklarının üstesinden gelemeyeceğini düşünen çocuk ise çekingenlik, içe kapanıklık ve zayıf kişilik özelliklerini geliştirir (Adler, 2012).
Bazı çocuklar akranları ile yeterince etkileşimde bulunmayı beceremezler. Bu durum onların doğumla birlikte getirdikleri mizaçları, güvensiz bağlanma ve annenin sosyal fobiye sahip olması ve bebeğin çevresindekilerle gerçekleştirdiği sağlıksız etkileşimin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Hay vd. 2004).
Çocuğun olumlu benlik kavramına sahip olması yaşam boyunca mutluluk kaynağı olarak gösterilmektedir. Girişimci ruha sahip çocuklar kendilerini daha iyi hissederler. Cesareti kırılmış, engellenmiş, yetişkinler tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmış çocuklar daha zayıf benlik algısına sahip olurlar. Zayıf benlik algısı girişimci ruhunu da geri plana iter. Sosyal girişimciliği güçlü olan çocuklar yetişkinlere daha az bağımlı, kendilerinden daha emin olurlar ve yeteneklerine daha fazla güven duyarlar. Aksi durumda çekingen, güvensiz ve sosyal girişimciliği olmayan çocuklar akran ortamlarının dışına itilirler (Trawick-Simith, 2013).
Çekingen çocuklar çekingen olarak etiketlendiklerinde zamanla bu etiketi içselleştirirler ve sosyal ortamlarda bu etikete uygun davranışlar sergilemeye başlarlar. Dolayısıyla çekingenliğin kendisinden çok çocuğun çekingen olarak etiketlenmesi çocuğun kendisi ile ilgili olumsuz benlik algısı geliştirmesine ve bu davranışların yerleşmesine fırsat tanımaktadır (Brophy, 1996).
Utangaçlık korku, kaygı, mutsuzluk, umutsuzluk endişe gibi karmaşık duyguları içinde barındırır. Çocuğu tanıma ve kabul etme, kendisine ve çevresindekilere güven duygusunu geliştirme, başarabileceği sorumluluklar vererek olumlu benlik algısını geliştirme, akranlarıyla sağlıklı etkileşimde bulunabileceği ortamlar yaratma çekingen davranışların azaltılmasında önemli etkendir (Hyson ve Karen, 1987).
Utangaçlıkla başa çıkmada çocuğun farklı sosyal ortamlardaki çekingenliğini azaltmak için neler yapması, neleri bilmesi gerektiğine ilişkin farkındalığını arttırmak önemlidir. Kişisel olarak kendini tanımasına, kendini mutlu eden ve etmeyen olayları, durumları analiz edebilmesine, kendi ihtiyaçlarının farkında olmasına ve amaca ulaşabilmek için neler yapması gerektiğini içselleştirmesine yardımcı olmak gerekmektedir. Ailelerin çocukların yeteneklerini ortaya koyabilmesi için özgürlük tanıması, kısıtlayıcı ortamları en aza indirgemesi, sosyal ortamlarda çocuğu utandırmaması, herhangi bir performansı göstermede zorlayıcı olmaması, kendini bağımsız hissedebileceği imkânlar yaratması, evde çocukla birlikte oyunlar oynaması ve her türlü sosyal ortamda sözel ve davranışsal olarak kendini ifade etmesine fırsat tanıyarak çocuğun sosyal becerilerini geliştirmesi utangaçlıkla başa çıkmada aileye düşen temel görevlerdir. Eğitimciler ise çocuğun özellikle küçük gruplara katılımını sağlayarak sosyal etkileşimini güçlendirmesine fırsat tanımalıdırlar. Utangaç çocuğu sürekli olarak görmezden gelme ya da utangaçlığının üzerine gitme gibi seçenekler çocuğun utangaçlığını pekiştirmenin ötesine gidemeyecektir (Scherer, 2008).
Çekingen çocuklar için akran ilişkilerini geliştirebileceği fırsatlar oluşturmak önemlidir. Arkadaşlık ilişkileri sırasında çocuklar diğer çocuklarla kendilerini karşılaştırarak kendi özelliklerini ortaya çıkarma ve kendini tanıma fırsatı bulurlar. Diğer çocuklarla benzer ya da farklı yönlerini ortaya çıkarırlar. Bir gruba ait olma ve kendine güven duygularını geliştirirler. Zamanla karşılaştıkları zorluklar ve hayal kırıklıklarıyla başa çıkma yollarını öğrenirler. Arkadaşlık ilişkileri sağlıklı bir psikolojik gelişim için öneme sahiptir. Arkadaşlık ilişkileri güçlü olmayan çocuklar kendilerini daha yalnız hissederler, arkadaşları tarafından daha fazla mağdur edilirler ve okula uyum sağlamada problem yaşarlar (Gurian, 2008)
Çekingen çocukların, utangaç, özgüvensiz, kaygılı ve endişeli olma özellikleri nedeniyle genellikle sosyal ortamlarda yalnız kaldıkları görülür. Yalnızlık orta ve uzun vadede olumsuz sonuçları olan önemli bir problemdir. Ladd, Kochenderfer, ve Coleman (1996), Cassidy ve Asher (1992), sosyal ortamlarda yalnız olan çocuklarla yaptıkları araştırmalarda, bu çocukların gerçekte yalnızlıklarının farkında oldukları ve yalnızlığı tanımladıklarını vurgulamışlardır. Araştırmalarda çocuklara yalnızlığın ne olduğu sorulmuş ve çocuklar bu soruya, “üzgün ve yalnız olma, hiç kimse ile oynamama” gibi yanıtlar vermişlerdir. Bununla birlikte çocuklar yalnızlıktan kurtulmak için bir arkadaş bulmaları gerektiğini de dile getirmişlerdir.
Yalnızlık duygusu yaşayan çocuklar akranları ile zayıf etkileşimde bulundukları için akranları arasında da olsalar kendilerini daha fazla dışlanmış hissetmektedirler. Çocukların akranları tarafından fiziksel ya da sözel şiddete maruz kalmaları, utangaç, çekingen kişilik özellikleri, özgüvenin düşük olması, taşınma, yeni bir okul vb. sosyal ortam değişiklikleri, sevdiği bir kişiyi kaybetme ya da sevdiği bir kişiden ayrılma, sosyal beceri eksikliği ya da sahip olduğu sosyal becerileri kullanamama, nasıl arkadaş edineceğini bilememe, yakınları tarafından yüksek düzeyde olumsuz davranışlara maruz kalma ve yoğun stres yaşama gibi nedenlerle çocuklarda yalnızlık ortaya çıkabilmektedir. Yalnız çocuklar daha sonraki yıllarda hem sosyal hem de bilişsel gelişim açısından risk taşımaktadırlar. Diğer taraftan erken çocukluk yıllarında yaşanan yalnızlık duyguları yetişkinlikteki yalnızlığın yordayıcısı olabilmektedir (Bullock, 1998).
Yalnızlık yaşayan çocukların bu duygu ve davranışlardan kurtulabilmeleri için
yakınlarına ve eğitimcilere önemli görevler düşmektedir. Öncelikle aileler ve öğretmenler hangi çocukların nasıl bir yalnızlık yaşadığını saptamaları gerekmektedir. Çocuk ürkek, üzgün, kırgın vb. görünüyor mu? Arkadaşları tarafından oyun gruplarına davet ediliyor mu? Akran gruplarına girmekte zorlanıyor mu? Hangi sosyal becerilerde eksiklik görünüyor? Hangi sosyal becerilere sahip ancak onları kullanmada isteksiz görünüyor? Çocuk akranları tarafından mağdur ediliyor mu? Akran grupları içinde gözükmesine rağmen aslında yalnızlık yaşayan çocuklar var mı? Gibi daha birçok sorunun yanıtına çocukları gözlemleyerek ulaşmak gerekmektedir. Yalnızlığın nedeni, boyutu, biçimi saptandığında bu problemle başa çıkmada başarı sağlanabilecektir. Çocukların ihtiyaçları karşılandığında kişilerarası ilişkileri geliştirildiğinde çocukların gelişimleri daha olumlu yönde olacaktır (Cassidy ve Asher, 1992; Ladd, Kochenderfer ve Coleman, 1996).